Sözcükler gizli saklı anlamı zedeliyor, dile getirilen her şey o an değişiyor biraz, biraz çirkin, biraz aptalca niteliğe bürünüyor – evet, bu da çok iyi bir şey, bu da çok hoşuma gidiyor; bir insanın hazinesini ve bilgeliğini oluşturan şeyin bir başkasının kulağına her zaman aptalca gelmesine de hiç diyeceğim yok. (sf. 13)
Öyle şeyler görür ki,
uzaklara giden biri,
Gerçeklik sandığı
şeyden çok uzaktır.
Yurdunda anlattığında
sonra bunları,
Çoğunlukla yalancıya
çıkar adı.
Dikkafalı halk inanmaz
ona,
Görmemişse, açıkça
hissetmemişse.
Tahmin ederim ki,
toylar da
Şarkıma pek
inanmayacaktır. (sf. 14)
Bana öyle geliyor ki, dünya tarihi, insanların en şiddetli,
en kör arzusu olan unutma arzusunu yansıtan bir resimli kitaptan başka bir şey
değil. Her yeni kuşak bir önceki kuşağın en önemsediği şeyleri yasaklarla,
susup geçiştirmelerle, alaylarla yok etmiyor mu? Yıllarca süren büyük, dehşet
verici bir savaşın bütün halklar tarafından yıllar yılı unutulduğunu, inkar
edildiğini, bastırıldığını ve sanki sihirle yok edildiğini ve şimdi azıcık
dinlenip kendine gelen bu halkların, birkaç yıl önceki budalalıklarını ve
acılarını sürükleyici savaş romanlarıyla anımsamaya çalıştıklarını görmüyor
muyuz? (sf. 14)
Nereye gidiyoruz böyle? Eve, hep eve… (sf. 17)
Bize veda ettin, demiryollarına, mantığa ve yararlı işe geri
dönüyorsun. Cemiyet’e veda ettin, Doğu yolculuğuna veda ettin, sihre, çiçek
şenliklerine, şiire veda ettin. Özgürsün, yeminin geçerli değil artık. (sf. 20)
Pişmanlık tek başına işe yaramaz, af pişmanlıkla satın
alınamaz, hiçbir şeyle satın alınamaz. Pek çok kişinin başına benzer şeyler
geldi, büyük ve ünlü adamlar bu delikanlının yazgısını paylaştı. Gençliklerinde
ışık onları bir kez aydınlattı, gözleri bir kez açıldı ve yıldızı izlediler ama
sonra mantık geldi, dünyanın alaycılığı geldi, yüreksizlik geldi, sözde
başarısızlıklar geldi, yorgunluk ve hayal kırıklığı geldi, böylece kendilerini
yeniden kaybettiler, yeniden kör oldular. Kimileri ömürleri boyunca
bizi arayıp durdular ama bir daha bulamadılar, sonra da dünyaya, Cemiyetimizin
yalnızca hoş bir efsane olduğunu, buna kanılmaması gerektiğini anlattılar. Kimileri
de azgın birer düşman oldular ve Cemiyet’e her tür hakareti edip ellerinden
gelen zararı verdiler. (sf.22)
…Bununla ilgili anılar sahip olduğum en değerli ve en canlı
şeylerse de, o kadar uzakta gibiler, o kadar başka bir dokuya sahipler ki,
sanki başka yıldızlarda, başka binyıllarda gerçekleştiler ya da sanki ateş
nöbetinde sayıklamalardı. (sf. 40)
Sanki her şeyi tanıyor, herkes tarafından tanınıyor ve
seviliyordu – yalnızca benimle, onu o kadar çok seven ve ona o kadar ihtiyacı
olan benimle arasında bir köprü yoktu, bir tek beni dışlıyordu, bana yabancı ve
soğuk gözlerle bakıyor, kalbini açmıyordu, beni belleğinden silmişti. (sf. 52)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder