21 Şubat 2020 Cuma

Ali Sefünç - Yemin Ederim Bunu Ben De Düşünmüştüm

girişim kitabı alıntı

Oturduğum cafede MFÖ’den “Bodrum Bodrum” çalıyor, Bodrum’da, hafta içi sadece yerlilere hitap eden bu mekanda şarkının zamanlamasını epey anlamsız buluyorum, buradaki insanların hemen hepsi Bodrum’dan bir şekilde şamar yemiş gençler ya da bir şeyler hakkında huysuzlanan emekli insanlar. Hiçbiri şarkıya eşlik etmeye gerek duymuyor, benim dışımda. Nasıl anlatsam, nereden başlasam diye mırıldanıyorum. Yeni elime geçen kitabımı açıp ilk paragrafını okumaya başlıyorum. Henüz ilk paragrafın son cümlesinde şöyle yazıyor;

“Aklıma MFÖ’nün unutulmaz şarkısı “Bodrum Bodrum” geliyor, “Nasıl anlatsam, nereden başlasam” sözleriyle aklımda ve ruhumda yer eden şarkı. (sf.10)

Şarkının zamanlamasını anlamsız buluşum, elimdeki kitabın MFÖ göndermesi ve Mahfel Cafe’de Bodrum Bodrum çalmasının aynı dakikaya denk gelmesiyle değişiyor, içinde bulunduğum anın gizli anlamını bulmuşum gibi bunu bir sembol olarak görüyorum. Evime geçmeliyim, böylece daha çok dikkatimi verebilirim.

Bu hoş tesadüfü sembol olarak görüşümün sebebi 16 yaşımda saklı; henüz lise 2. sınıftayken annem market alışverişinden döndüğü sırada Kaldırım Takıntısı kitabını da getirmişti ve bilgisayarıma erişimim olmayan bir günde bu romanı bitirip okuma alışkanlığımı kazanmıştım. Daha sonra Şibumi, 1984 gibi kitaplarla tanışıp 17 yaşımda dinimi ve siyasi görüşümü değiştirirken; 22 yaşıma geldiğimde 3 yıl sürecek bir antropoloji çalışmasına odaklanacağımı genç bir toyken tahmin dahi edemezdim. Bazı girişimler belki de beklenenden bile daha ciddi bir değişime sebep oluyordu, acaba yazar, yazarlığa dair bir girişim yapıp Kaldırım Takıntısı’nı yazarken bir gencin hayatını bu kadar değiştirecek bir yolda sağlam, sarsılmaz bir temel atacağının farkında mıydı? Okuma alışkanlığı kazandığım o günün üzerinden 11 yıl geçti, şimdi aynı yazara ait elimde bir kitap var ve bu kez hangi maceraya çıkacağım konusunda en ufak fikrim yok, tüm bildiğim bir yazarlık girişiminin hayatımı çok ciddi şekilde değiştirdiği ve bu değişim; Güney Afrika'da kanat çırpan kelebeğin, Kuzey Amerika'da yarattığı kasırgaya benziyor fakat bu kez, kasırga benim zihnim.

Peki hangi yazardı bu hoş tesadüfe sebep olan ve beni kitaplarla tanıştıran? Mizah ve ironi dolu eleştirel kalemiyle rahatsız etmekten çekinmeyen Ali Sefünç ve önümde bir günde bitireceğimden emin olduğum yeni kitabı; “Yemin Ederim Bunu Ben De Düşünmüştüm”

Yemin Ederim Bunu Ben De Düşünmüştüm, girişimcilik alanında yazılan en gerçekçi kitaplardan biri ve gerçekçi olmasının en büyük sebebi yazarın sıfır noktasından başlayan deneyimleriyle beraber olası riskleri size de hissettirip ulaşılamaz ütopyalardan kaçınıyor oluşu, bu kitapta dünya ne siyah ne de beyaz, bana kalırsa grimsi. Kendi deyişiyle farkına varmanın rahatsızlığıyla, rahatsız etmek için yazı serüvenine başlayan Ali Sefünç; deneyimlerini okuyucuya sohbet havasında mizahi gücünü de kullanarak aktarıyor. Biyografik öğeler taşıyan kitabında Ali Sefünç, diğer iş dünyası yazarlarının aksine aramızdan biri, süper güçleri yok, yüksek ikna kabiliyeti yok, hayata başlarken iyi sayılabilecek bir maddi ya da ticari bağlantı şansı yok. İş dünyası kitapları genellikle insanlığı unutup modernleşme ve yüce teknoloji adına standartlaşma, yenilik serpiştirilmiş robotlaşma ve kölelik sattıkları için, çıkmış olan nadir kalitedeki iyi eserler önyargının kurbanı olma riskiyle karşı karşıya kalırlar. 

Tam olarak kitabın iş dünyası yazarlarının eserlerinden ayrıldığı noktada burada başlıyor; Ali Sefünç var olan problemlere gerçekçi şekilde yaklaşırken insanlara başarının robotlaşmadan, standartlaşmadan, aksine standartlardan kopup, farklılık yaratıp insan kalarak da mümkün olabileceğini hatta en iyi bu şekilde olabileceğini gösteriyor. Ali Sefünç, aksaklıkları gizlemeyip çözmeye çalışıyor. İşin yazarı yönetemediğini, yazarın işi yönlendirdiğini görüyorsunuz. Kendini, iş dünyasında ki pek çok yazarın aksine etiketlerle tanıtmaya ihtiyaç duymuyor. Yemin Ederim Bunu Ben De Düşünmüştüm bir ütopya kitabı değil, sorunlara olabilecek en gerçekçi ve ulaşılabilir çözümleri işbölümü içinde sunmaya çalışan; çok başarılı ve gerçekçi bir kitap. İnsanların bazıları bu tür kitapları sever, bazıları ise nefret eder fakat çoğu kişisel gelişim / girişimcilik kitabı olaylara tek bir perspektiften bakar. Ali Sefünç, insanlara onlarca farklı bakış açısını tek potada eritme şansını sunuyor. Bu kitap, piyasada önyargı oluşmasına neden olan rakiplerinden çok farklı, nadir kalitede bir kitap okuduğunuzu hissediyorsunuz, Ali Sefünç okuyucusundan dahi iş adamı yaratmaya çalışmıyor, ona yardım etmekle uğraşıyor. Daha önce girişimcilik üzerine ekonomi / sosyal bilimler / iktisat alanında çalışmalar yapmadıysanız, pek çok farklı kitap okuyabilir veya Yemin Ederim Bunu Ben de Düşünmüştüm’ü okuyarak bu deneyime ortak olup hayatınızı kolaylaştırabilirsiniz. Bu eseri, pek çok ekonomi, girişimcilik ve kişisel gelişim kitabının özeti olarak görüyorum. Bu iddialı bir söylem olabilir ancak kazandırdığı zamanın önemini anladığınızda şaşıracaksınız.

Ali Sefünç’ün olaylara çok yönlü bakış açısı, eleştiri yeteneği bu kitabın kilit noktası. Bir olaya bakarken; basitçe bunu en alt kademeden en üst kademeye herkesin gözüyle inceliyor, ben olsam ne yapardım, şu sosyo-kültürel özelliklere sahip insanlar ne yaparlar, peki onların karşıtları ne yapar? Ne gibi sorunlar çıkacak? Bu sorunları x nasıl çözer, y nasıl çözer, yaşam pratiğinde en ideal yol hangisi? Ben kendime inanmazsam bana kim inanır? Daha fazla bilgi edinmek sorunları çözüp kazancı arttırmam da nasıl yardımcı olabilir? Bildiğim işe odaklanmanın önemi nedir? Kendine inanmanın kıymeti nedir? Gibi yüzlerce soruyu sorup adımlarını sağlam atıyor, ezber bozuyor ve eğitim sisteminden siyasi erke kadar eleştirmekten çekinmiyor çünkü yazar, girişimlerin Türkiye’de siyasi problemlerden / dövizdeki hareketlilikten ayrı düşünülemeyeceğini unutturmamak istiyor. Bir iş toplantısı sırasında toplantıdaki insanların tamamının gözünden olumlu-olumsuz yönleri görebilmesi onu başarılı bir iş insanından ya da ekonomistten çok daha öteye; stratejiste dönüştürüyor. Bu adeta uzun sürecek bir go maçını oynamak ve daha çok alan kapmaya çalışmak gibi.

Ali Sefünç; bilinçsiz kişilerin kendi başlarına açtıkları belalar şanssızlık olarak kabul edilemez diyor ve aldığı riskleri düşündüğümüzde -yeni bir girişim için tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği evini satmak, otelini satmak gibi, pek çok insan buna delilik derdi- başarısının neden şansa bağlanamayacağını da anlıyoruz. Çünkü yazar, her şeyden önce yaptığı işe saygı duyuyor. Bu saygı, insana saygıyı ve dünyaya saygıyı da yaratıcılıkla beraber getiriyor. Yeni bir girişim için elindekileri sattığında o kadar detaylı biçimde tüm riskleri ve gidişatı pek çok farklı çerçeveden analiz etmiş oluyor ki, bu pek çok insanın sahip olduğu bir yetenek ya da alabileceği bir risk değil. Kitapta bahsedildiği gibi bir tezgahtarın, işletmecilik eğitimi almış birinden iş kurma konusunda çok daha fazla şansa sahip olduğunu fark edip işe mutfağından başlayan kişinin hamlelerinin fark yaratması ve risk olarak görülen şeyin risk olmaktan çıkması ya da riskin çok azalması kaçınılmazdır. Ali Sefünç, bunu fark edip okuyucusuna başarıyla aktarıyor.

Yazar; bazı geceler kabuslar görüyor fakat zorluklara karşı şikayet edip mızmızlanmak yerine uyum sağlıyor ve bir robot olmadığını, işine saygı duyan biri olduğunu hamleleri ve kıvrak zekasıyla hissettiriyor. Yemin Ederim Bunu Ben De Düşünmüştüm, hayata mizahi bakmanızı sağlıyor, olumlu bakış açısı katıyor fakat gereksiz bir umut satmıyor. İş dünyasında ilerleyişini anlatırken farklı sektörlerde de uygulanabilirlik için kilit noktaları veriyor ve alttan alta diyor ki; hayata olumlu bakın fakat zekanızla ve analiz yeteneğinizle girişiminizi birleştirmezseniz olumlu görüşleriniz şunun gibi sebeplerden dolayı işe yaramaz. Sayısız akıl ve akılsızlık dolu yaşanmışlık anlatarak söylediklerini güçlendiriyor. Yemin Ederim Bunu Ben De Düşünmüştüm için yazarken, kitapla hiç ilgisi olmasa da piyasadaki benzer türdeki kitapları da eleştirmek durumundayım; bu belki gereğinden fazla acımasız gözükmüş olabilir fakat yapmasaydım, bana kalırsa kitabın değerini anlatışım yüzeysel kalacaktı.


İş büyütmenin gerçekten gerekli olup olmadığını, paranın genellikle neden daha güçlü ortaklardan gelmemesi gerektiğini, neden toplandık sorusunu sormamayı, sadık müşteriler, ortaklar ve kitle oluşturmanın yollarını, en verimli elemanların ne tür bir çalışma ortamında geliştiğini görecek, yorgunluğun sakinleştirici etkisini tadacak, parlak egolu enflasyonunu önleyecek ve çok uzun sürecek planlarda duraksamanız gerektiğini anlayıp 2 rakamının sihrine şaşıracak, hayır demenin önemini öğreneceksiniz. İşbölümü gerektiren bir girişimcilik planınız varsa; bu kitabın doğru zamanda doğru yerde olduğunu söyleyebilirim.

Ali Sefünç’ün sıradışı analiz yeteneğiyle birleşen iş kurma girişimiyle tanışmanızı ve görüşlerine kıymet vermenizi öneririm. Yemin Ederim Bunu Ben De Düşünmüştüm piyasadaki iş kitaplarından çok farklı ve detaylara inerek düşünmeyi seven insanlar için riski azaltmanın yollarını anlatarak düşük maaliyetle başlamanın avantajını okuyucusuna gösteriyor. Üstelik samimi bir sohbete girmeniz için olgun şartların oluştuğu deneyim ve bilgi yemekli, mizah mezeli masası enfes gözüküyor, sandalyeye oturmamak için bir sebep yok. Son derece sade dille, kısa bölümler halinde yazılan bu kitap, size kendinize soramayacağınız soruları sorduracak ve belki de kafanızda cesaret içeren adımlar, yeni olasılıklarla dolu bir bakış açısı belirecek. 



Alıntılarım:


Kat edilecek yol kimimiz için uzun kimimiz içinse daha uzundur. Bu ayrım tabii ki sadece yolculuğa çıkanlar için geçerlidir.
Girişimcilik kavramına bir göz kırpalım, anlamına dair kafamızı karıştırmaya çalışalım. Felsefe dersinde kafasının karıştığını söyleyen öğrencisine, “Ne güzel, kafan karışmışsa çalışmaya başlamış demektir,” yorumunu yapan öğretmen arkadaşımı hatırladım. Bir kafanın karışabilmesi için analiz edilmeyi, sonuç çıkarılmayı bekleyen çok sayıda düşüncenin var olması gerekir. Kafası karışmayanların bulduğu çözümlere baktığımızda genellikle yetersiz ve yavan kaldıklarını görürüz. Yaşamı az kurcalıyor, ezbere kaçıyor, çok bilinen kısa yollardan gitmeye çalışıyor olabilirler mi? (sf. 12)

Girişimcilik, hayatı sorgulamaya başladığımız andan itibaren bilgi, emek, deneyim, gözlem, mantık, imkânsızlık, yaratıcılık, tutku, korku, cesaret, kızgınlık, sevgi ve kimisi göz ardı edilen daha birçok unsurla beslendikçe günden güne gelişen bir yetenekler demetini oluşturma sürecidir. Kişiye işini kurduran, bu çok unsurlu sürecin bilinçli ve doğurgan kullanılmasıdır. Girişimcilik, iş kurulunca tamamlanan bir süreç de değildir. Rehavete düşülmemesi, zorluklara etkili çözümler bulunabilmesi için girişimin her aşaması başlangıç kabul edilmelidir. (sf. 13)

Yarı yolda kalacağı baştan belli olan işlere bir hışımla dalıp çuvallamanın veya gösteriş sevdasıyla yürüyebilecek işleri berbat etmenin yüceltilecek bir yanı yok. Türkiye’yi, iyi tasarlanmadığı ve yürütülmediği için başladığı gibi biten girişimler mezarlığına benzetmek mümkün. Biz mezarlıklara değil, doğumhanelere odaklanmalıyız. Bütün girişimler bir bebek gibi ilgi, bilgi, emek, sevgi ve sabra ihtiyaç duyar. (sf. 14)

Sivil hayatta tek başına bir ordu gibi davranıp büyük etki yaratanların sayısı hiç az değil. Akraba ve arkadaşlarına duyduğu sevgi nedeniyle gençlik yıllarından itibaren buluşmalar ve geziler düzenleyen birinin günün birinde seyahat acentesi açması veya profesyonel rehberlik yapması tesadüf sayılmaz. Bu kişinin girişimciliği düzenlediği etkinliklerle somutlaştırdığı insan, doğa ve kültür sevgisine dayalıdır. Para kazandırsın veya kazandırmasın, gelişmeye yol açan her başarılı girişim, değerlendirmeyi bilenler için diğer girişimlere zemin oluşturur. Hobisini zamanla işe çevirip para kazanan girişimcilik hayatında mutluluğu en fazla tadanlardır. Kısacası, bugünün hobisi yarının girişimi olabilir. (sf. 15)

kitap alıntıları
sayfa 16


sayfa 16

Girişimcilikte başarıya ulaşmak için nasıl bir hayat arzuladığımızın yanı sıra nasıl bir hayat istemediğimizi de bilmemizde yarar var.  Seçtiğimiz girişim türü kişiliğimize, aradığımız hayat biçimine uygunsa başarıya giden yol gayet açıktır. Ama uygun değilse şişirdiğimiz balon kısa zamanda patlar ve direncimiz düşer. (sf. 19)

girişimcilik kitap alıntı bunu ben de düşünmüştüm
sayfa 21


sayfa 21

Her dönemin kendine özgü kaygı ve kazanımları vardır. İyi yaşam koşullarına ulaşma hakkımı saçma sapan dayatmalara kurban etmemem gerektiğini ve kendisine yardım etmeyene başkalarının da yardım edemeyeceğini anlamam epeyce bunaldığım bir dönemin kazanımıdır. (sf. 27)

Tercihlerimizin bedelini başkalarına ödetmek gibi kendimizi aldatmaya ve oyalamaya yönelik temelsiz bir tavır geliştirmek belki egomuzu okşar ama yarar getirmez. (sf. 31)

sayfa 37

sayfa 44
Patlak egoluları, şişkin ve zayıf egolulardan ayıran belirgin özellik, kendi değerlerini yükseltmek için sürekli başkalarını değersizleştirmeye çalışmalarıdır. Ezici üstünlük sağlayabilmek için rakip gördükleri her egoya saldırmaktan çekinmezler. Kapristen yanlarına yaklaşılmaz. Ekip çalışmasından anladıkları, mümkün olduğu kadar çok kişi üzerinde baskı kurmaktır. Baskı kuramadıkları zaman öfkelenir, küstahlaşırlar. Kendilerine boyun eğilmesi patlak egoluları mutlu etmeye yetmez, hava kaçıran egolarının durmaksızın şişirilmesini ısrarla eklerler. (sf. 55)

Bence bir insanın yetişkinliği, algıladığı gerçekler, engellediği sorunlar ve yarattığı çözümlerin düzeyi kadardır. Yaşadığım zorluklar için kendimi ne annemden ne de babamdan alacaklı hissettim. İyi niyetliydiler ama imkanları kısıtlıydı. Dünyaya geldikleri, gençliklerini yaşadıkları döneme bakılırsa onlar benden çok daha olumsuz koşullarda hayata tutunmaya çalışmışlardı, üstelik hiç kimseyi suçlamadan. Yapacak başka bir şey yoktu, ailemin sorunlarını anlamaya ve elimden geldiğince yardım etmeye odaklanmıştım. Zorlukları çözdükçe büyüdüğümü, büyüdükçe özgürleştiğimi hissettim.
Kimileri özgürlüğü sorumsuzlukla bir tutma eğilimi taşır. Oysa özgürlük sorumluluğa en çok ihtiyaç duyan kavramlardan biridir. Arzuladığı gibi yaşamak isteyenler sorumluluklarını üstlenme ve gereğini yerine getirme göreviyle yüz yüzedir. Bedelsiz özgürlüğü insanlık tarihi boyunca kim bulmuş ki biz bulabilelim. Özgürleşmek, arzu ve bilincin yanı sıra tam zamanlı emek de ister. Çözüm yolu aşağı yukarı belli: Ayağa dolanan bahaneler rafa kaldırılır, hayat belirtisi eylemler için acilen harekete geçilir. (sf. 61)

kitap alıntıları girişimcilik

Karşılıklı çıkar korumanın önemini belirtebilmek için bazı durumlarda, “Birlikte iş yaptığım kişilerin çıkarlarını koruma isteğim, kendi çıkarlarıma düşkün olmamdan,” demeyi tercih ettim. (sf. 65)

Kolay kandırılan herkeste biraz dolandırıcılık vardır, diye düşünürüm. Çünkü gerçekçi ve dürüst insanlar büyük kazançlara bir anda ulaşılmayacağını gayet iyi bilir. (sf. 78)

sayfa 83


sayfa 142

Hedeflenen anayola bağlanmakta yaşanan zorluklar yaratıcı yan yollarla kolaylıkla aşılabilir. Ulaşılmaz görünen birçok müşteriyle böylece irtibat kurabiliriz. Bazen de daha fazla kazandırdığı için işlek bir yan yol, hedeflenen anayolun yerini alır. (sf. 173)

İş hayatında yalnızca ayakta kalabilenler güzel günleri görebilir. Bizi iflasa sürükleyecek boyuttaki garantisiz işlere “hayır,” dedikçe kazandık. Belki az kazandık ama geleceğimizi asla kaybetmedik. (sf. 174)

sayfa 175

Satmayı bilmeden üretim yatırımı yapmanın riskleri sanılandan çok büyüktür. Pazarlama aksayınca giderleri karşılamak güçleşir, stoklar artar, finansal denge bozulur ve en sonunda üretim durma noktasına gelir. (sf. 193)

girişimcilik kitap alıntı
sayfa 246

Girişimcilik batıl inançları kaldırmaz. Ezberci girişimci hızla yükselse bile tez zamanda inişe geçer. İnanışlara esir düşenlerin bir süreliğine ayakta kalması genellikle zararlarını başkalarını ödetme yeteneklerine bağlıdır. Başları belaya girdiğinde aydınlığa çıkmak için dua etmeleri çare getirmez. (sf. 262)



Özel teşekkür: Ali Sefünç'e...

1 yorum: