Kötümser, is. Arızalı görüşleri yüzünden, işleri olması gerektiği gibi değil de olduğu gibi gören(çizen) kişi. |
Babaların olması gereken yerlerdeki boşluklarımız. Ne zaman
bulacağız bu boşlukları ve doldurmak için ne yapacağız onları? (sf. 15)
Çünkü söylenmeyenler de bir o kadar kötüdür, belki de daha
kötü. (sf. 24)
Açıyorum yaralarını. Hoşuma gidiyor canı yanınca. Annesi onu
görmek için ağlıyor. Dikenlerde güzel kanlar ve cezalandırmak en iyisi ama bu
resimde sırtı görünmüyor. Mızraklar ya da çivilerde açılan yara delikleri.
Şuradaki iltihaplanmış. Bıçakla yaralasalar daha kötü olurdu bence. Ama kırmızı
keçeli kalemim yok. Ucu oyuncak bebeğimin gözünde kırıldı. Sen yaptın. Yine de
ölümüne kan içinde gittiğini görmek güzel, pembe olsa da. Milyonlarca kan
içindeki yarayı çizmeye öyle kaptırmıştım ki, onları kötüleştirmeye, kabuklu
yaralar çizmeye. Şuradakinin acısı nerede? Ama ağladığını duymak isterdim, en
çok da haykırdığını. (sf. 35)
Eğitim görevlisi, is. Eli Cebinizden, sesi kulağınızdan çıkmayan, sabrınıza güvenen kişi. |
Arkadaşlık. is. İyi havalarda, iki kişiyi taşıyacak büyüklükte bir tekne. Ancak fırtınada, içine yalnızca bir kişi sığabilir. |
Go n’eiri an bôthar leat rüzgar hep arkanda olsun.
Tarlalardan yukarı koş. Eve bakıp gözlerini kırpıştır. Güneşten kör ol. Kıçımı
dön. Uçmak için kaldır. Toprağın üstünde uçan balon. Eteğin kabardı külotunu
sakla. Rüzgar dayak atar gibi. Beni kendi oyunumda yeniyor. Eteklerini tut,
bize dans et biraz. Karanlık yağmurlar soysun derini. Ayaklarım sırılsıklam. Onları
ıslat maviden siyaha dönsün rengi, etten kemikten geçsin. Çakaleriği çalısı
kolumu çizdi. Uçmayı öğrenirken kayalar da dizlerimi. Kamçı otu ellerimi kesti,
dudağımı da bir gayda piposu. Bütün perileri ve yeraltında yaşayanları
çağırıyorum. Çünkü dinlediklerini biliyorum. Ceplerime ve yatağıma dikenler
dolacak. Dudaklarım kızarana kadar evlerinin üstünde dans edeceğim. Şöyle
döneceğim sizin için. Arkama bir şaplak ve hemen eve gir. Hemen eve gir sesi
her zaman, her zaman duyulur. (sf. 45)
Onun anaç kollarında yatıyorum şimdi ve sarsılarak uyanışını
hissediyorum. Bacağı seğiriyor. Hafif bir fokurtu. Hafif bir öksürük. Geceleri
gözkapakları kırpışıyor. Hepsi alışık olduğum şeyler, yaslanıp uyuyabileceğim
şeyler. Beni hep güvende tutan o. (sf. 47)
Tuhaf ve acayip olduğumu düşünen onca insanın nefesi havada.
İçimi boşaltıyor. Beni tüketiyor. Pis su. Pis bardak. Bir an seni kurtarmayı
düşünüyorum. Ne kadar pis olduğunu söyleyerek. Bu yerin. Böyle. Ama
söylemiyorum. Seni kendi hamleni yapmaya bırakıyorum. Sipere saklanıyorum.
Binlerce bombayla havaya uçan dünyanın yeniden çevreme çöktüğünü hissediyorum.
Köklerimiz başka yere taşındı. Yeni ve yanlış olan biziz şimdi. Kayıp olan. İşi
Biten. Daima. Yıllarca bunu yaşayacağımı düşünüyorum. Ve sen. (sf. 56)
Kazıp çıkaracağım. Ölçüsüz. Bir şey bu. Ne? Ölçüsüz bir şey,
yanlış bir şey. Ailene bakıp bir şey düşünmek. Ne? Merhaba demekten farklı bir
şey. Çirkin bir şey bu. Gece bir şey. (sf. 73)
Denize mi gidiyorsun? Yeni keşfedilmiş ama artık eski
dünyaya. Ani bir ölüme ya da mutlu bir eşe veya sessiz bir sürüye veya sessiz
bir yuvaya. Başımın üstünden geçişini seyrediyorum. Uçan balıkçıl. Bilinmeyene
doğru. Artık temiz olamayacağım sanırım. Bunun yerine bir sürü şeyin intikamını
alacağım. Başlangıç bu. Sevgi bu. (sf. 78)
Kayığıma yavaşça binip günahlara açılırken sakinim. (sf. 82)
Zayıflıklar. is. Çoğul. Karşı cins üzerinde hakimiyet kurarak ona her dediğini yaptıran ve onun asi yönlerini törpüleyen kadının ilkel tarafları. |
Birbirimize kitaplardan alıntılar okuyoruz. Kitapları böyle
paylaşmak güzel. Kusursuz sözcük. Birbirimize takılıyoruz. Dilbilgisi
hatalarımızı düzeltiyoruz. Sakız çiğniyor konuşuyor seksi düşünüyoruz. Bir şey
söylemiyorum ama bazı imalarda bulunuyorum. Bilmesi güçlü hissettiren bir şey.
Ve yolculuklara çıkıyoruz. Zihinlerimizde büyük dünyalar,
buradan oraya trenle gitmek gibi. Bükreş’te ucuz bir motelde kalıyor, Paris’te
peynir yiyip aşık oluyoruz. Venedik’te gondola biniyor, trenle İstanbul’a
gidiyoruz. Rusça Portekizce konuşulan güzel yerlere. İnsanları tanıyoruz.
Dünyada dört dönüp New York partilerine gidiyoruz. Kandahar. Dünyayı
tanımıyoruz ama istiyoruz istiyoruz ve dilimin ucunda uçup giderdim elimde
olsa. Onunla birlikte. Bizim aşk maceramız bu. Nasıl olurduk. (sf. 86)
Sessizce benden ve sayısız günahımdan uzaklaştı. Ona
bulaşmasından korktu. Ondan sonra bile hiç pişman olmadım. Kızıl saçları ve ilk
bakışta aşk merakı. Keşke kapasaydım koca çenemi demedim. (sf. 96)
Güneş ışıkları. Böyle hayat. Ve yapabilirim. Gül buna çünkü
dünya devam ediyor. Ve kimsenin umurunda değil. Ve kimsenin cehenneme düştüğü
yok. Ben yapabilirim. Hepsini kusabilirim. Bedenimi yıkayıp yıkamayabilirim ve
sanırım yeni bir utanç kaynağı da olabilirim. (sf. 115)
Günü kazan ve sigara kutularına kafama veya ellerime
yazıyorum aklıma gelenleri. Silkeliyorum mürekkebi bitmek üzere olan
tükenmezkalemle yazıyorum. Çılgınca ilerliyoruz o ve ben ve bunca zamandır ne
olabilirsem. Hoşuma giderse bunu yapabilir miyim ve istersem kimse evde
hikâyeler anlatmıyor sonuçta. Çok seviyorum. Hepsinden bir şeyi. Mahvolmuşluk
hissini. Siktir. Git. Hazırım. Hazır hazır. Bu olmaya veya şu. (sf. 117)
Zamanla. Onun Zamanında. |
Şu ânı zamandan kaldırabilsem. Koparabilsem. Geri dönebilsem
geri. Bir kereliğine. Lütfen. Bu sana göre değil. Sana göre değil. Hayatın
farklı bir şey olmalı. Bununla yüzleşmek değil. Bunları yaşamak değil.
Karanlıkta onun gelişinden korkmak değil. Gözkapaklarının aralığından onu
görmek değil. Ama ben. (sf. 161)
Ama dışarıda kalbim patlayana dek koşacağım. Bahçelerde
dolaşacağım. Ağaçların arasından hızla uçacağım. Yapabilsem yapraklarını
yolardım başlarından. Buradan kaçabilsem, gemiyi terk edebilsem. Gözlerimi
tırnaklarımla sökerdim. Yalnızca. Durdurmak. İçime girmesini durdurmak için
bildiğim şeyin. Bildiğim şey. Olacak. Gelecek. Yakında. Anladın mı. Bunun başka
yolu yok. Tek bir yolu yok. Çıkışın. (sf. 161)
Onunla günah işlemek istiyorum ki bunu atlatabileyim,
böylece kendi benlik bandajıma tutunabileyim yapabilirsem gerekirse. (sf.
162)
Seçseydim ve seçmeseydim. Ne yapacağımı bilseydim.
Bilmiyorum dolayısıyla sana anlatıyorum. Seni uyarıyorum nasıl bir canavara
dönüştüğümü bil. Ağzımda sabun gözlerim saçlarım ve en küçük damlada acı
kesilen. Yağmurdan ver bana yağmuru ve öyle her şeyi. Yıka ah evet işte öyle
yıka gitsin. Benim. Günahım. Görüyor musun. Yapabildiğimi yaparım ve
yapabileceğim bu. Evet elimden gelenin en kötüsünü yaptım şimdi öyle mi yaptım
evet düşüşümü yaptım başarısız oldum ama sen. İzin ver. Seni kaldırmama. Bir
şekilde. Birazcık? Bunlar benim parçalarım. Düşürdüğüm ve yol boyunca attığım
parçalarım. Benim olan parçalar. Benden. Cüzzamlı ellerim derim gözlerim. Fazla
bilmediğim. Uzattığım. Sana. Görmelisin. Bunu. Düştün. (sf. 191)
Bana çalışan bütün parçaları gösterirsen. Ve çalışmayanları.
Acıyan veya uyuyan. Bana bunu gizli şifreyle göster. Düzelteyim diye.
Arındıracağım onu. Öldürüp çıkaracağım. Senin için ne olsa öldürürüm. Tavşanlar
ve sıçanlar. Boyunlarını kırıveririm test etmek için. Etlerini ezerim. Yalnız
bir kez doğan çiçek goncaları için dünyanın çevresinde dört dönerim. Bin yılda
bir özlerini ezerim sana. Dikenlerini saplarım sana. Yosunları ve likenleri.
Tarlada çıplak dans eder kasabada koşuşturur. Fısılda bunu. (sf. 192)
Aç gözlerini göster bana içindekileri. Çekip çıkarayım.
Yanlış atılmış dikişler gibi dişlerimle sökeyim. Hep yanlış iple dikilmiş.
Sence ben sence ben kimim. (sf. 193)
Bu yanlış kuşkulu beden benim olmamalıydı. Benimki. Bu
değildi. Kusursuzdu. Bir zamanlar. Sürükle. Yapacağım ve oturup ve boğup ve
suda boğarak eğer. Gel su. Karaya. Yut. Yut beni içine al. Beni kanallarında
sürükle. Borularında lütfen ve giderlerinde. (sf. 204)
Kimse gelmiyor. Ve uzanıp yatıyoruz. Binlerce yıllık uyku.
Sakallarımız çıkıyor buruşuyoruz yağlı ve küçük ve biz. Derin yerimizde
dertsiziz. Toprak solucanlarını şişman salyangozları içerideki şeyleri yiyoruz.
Ama ben rüya görüyorum. Kökler büyüyerek serpiliyor. Yavaş yavaş dolanıyorlar.
Kökler ve daha fazlası. Şişman ve kalın. Kökler hızla uzuyor. Kökler
yaklaşıyor. Kökler bizi arıyor. Yakalıyor. Kökler kellemizi istiyor.
Gözlerimizi. Kımıldamıyoruz. Ağaçlar alacak bizi. Beyinlerimizi alacaklar. Kimse
yokken. Alacak ağaçlar bizi. Kökler büyüyen kafataslarımızı delip geçen.
Beyinlerimize girip uzanan. Burunlarımızı arayan. Gözlerimizi bulmaya çalışan.
Boğmak için. Havayı boğan. Organlarımızı ezen. Acıyla bizi karıştıran.
Solucanlı toprak. Yayılan. Bizi yere yapıştıran. Çevresine hayat veren havayı
boğan. Bizi pençeleyen. Tuzağa düşüren. Kalplerimizde büyüyen. Akciğerlerimize
ve beyinlerimize işleyen biz kavga eder ve ulurken. Sessizlik. Yok artık. Bizi
öldüren. Bizi çamura çeviren. Aşağıda çürüyen. Derinlerde çürüyen. Taşa
dönüşen. Tozduk biz biz öyleydik. Toza döndük. (sf. 220)
Değerli ustam,
YanıtlaSilBu satırları yazarken en içten duygularımı sizle paylaştığımı belirtmek isterim öncelikle;
Size yazılarınızın en can alıcı noktasını söyleyeyim;
'fazla akıcı ve rahatlatıcı'..
yazılarınızı okurken içerisinde kendi dünyama yolculuk yaptığımı hissediyorum. Sanırım bu blogu devamlı takip etmemin ve bir türlü okumaktan vazgeçememin sebebi de bu. İdol aldığım bir kişi olmamıştı şu ana kadar hayatta.
Size şunu itiraf edeyim; idol aldığım ilk kişiniz!
Heyecanla yeni yazılarınızı bekliyorum..
Sevgiler..