“Uçarak değil, seyahat ederek göç etmek istiyorum. Nesi tuhaf bunun? Farklı olmaktan, farklı bir şey yapmaktan neden korkuyorlar ki? Uçmak; evet özgürlük, gökyüzü ve bulut, evet. Özgürlüğün, uçsuz bucaksız gökyüzünde uçmak olduğunu sanıyorlar sadece.” diye hayıflanıyordu tünediği yerde. Köyleri, kasabaları, şehirleri, ülkeleri kuş uçuşu geçip gitmek değil, kuş gözüyle görmek istiyordu. (sf. 9)
“Birlikte yolculuğa çıkacağımıza inanmıştım, benimle
geleceğini düşünmüştüm.”
“Bak ne güzel söylüyorsun, sen inanmış, sen düşünmüş, sen
beklemiştin. Hiç kimseden hiçbir şey bekleme. Sadece kendine inan, başkalarının
da ne söylediğine aldırma ve asla hayallerinden vazgeçme. Sadece kendine inan.
Unutma, kendinden başka kahraman yok!” (sf. 12)
İnsanların şehirden daha da karmaşık olduğunu anladım. Birbirlerini
görmeden, birbirlerine bakmadan oradan oraya koşuşturuyorlar. Hatta bir
meydanda kavga eden iki kişiye ve onları izleyen diğer insanlara şaştım kaldım.
Birbirlerine ‘Kuş beyinli, hayvan, öküz, eşşoleşşek…’ gibi laflar sarf
ediyorlardı. Oysa kuş kuştur, öküz öküzdür, insan da insandır. İnsan olmayı
bilemediklerinden mi konuya bizi de dâhil ediyorlar acaba, diye sormadan
edemedim. (sf. 12)
Sonsuz özgürlüğü onda, bunda, şunda, birinde, birilerinde
ararlarken konuyu biz kuşlara da bulaştırmaları ne garip! İnsanın çekip giden
içindeki kuşlara, satın aldığı beygir gücüyle yetişmeye çalışması ne büyük
çelişki değil mi Niobe? Ne yapmaya çalışıyorlar sence? Kuşların da yapmak
istedikleri ve yapmak zorunda oldukları yok mu zannediyorlar? Her şey
kalbinizde, sonsuz sevgiyle bütünleştiğinde başlar. Lafı çok uzattım. Demek
istiyorum ki, insanların temel harcında sevgi yok o zaman. Belki de yok denecek kadar az da olsa var da, harcını iyi mi
karamıyorlar? (sf.13)
“Artık özgürüm ama özgür olmanın suçluluğunu taşıyorum. Arkadaşlarımın
medarıiftiharı olurum umarım. Kaçışımın onlara dayanak olmasını, cesaret
vermesini dilemekten başka yapacağım hiçbir şey yok. Buralarda olmalıyım ki
kaçana yardım edebileyim.” (sf.22)
Dostoyevski ‘Dünyayı güzellik kurtaracak!’ Sait Faik
Abasıyanık da ‘Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.’ Demiş. Umut var mı
dersin?” (sf. 27)
“Martılık yol almaya çalışıyor biz dokuz yüz otuzlardan beri.
Nazım Hikmet yazdı, Mesut Cemil besteledi, Münir Nurettin Selçuk söylüyor.
Martılar ah ederek kanat çırparlar. Biz de, “Görünsün karşıdan insanlık.” Diye gürültü
çıkarıyoruz ama nafile. ‘Bu tutmuş, bu pişirmiş, bu yemiş’ misali, ne yazık ki ‘Hani
bana?’ diyen yok. Yakında dünyanın takati kalmayacak. Kendinizle birlikte
dünyayı ve herkesi kirletiyorsunuz desek de söylediklerimizi kimse umursamıyor.
İnsanları kendine getirme çabamızı gören, anlayan yok. (sf. 36)
“…Hıncı tavan yapar gelir sana tekme atar, hırsını alır.
Şefkati hortlar gelir seni sevip okşar. Seni sevdiğinden değil ha, sırf kendini
iyi hissetmek için yalandan sever. Kimi insanlığını kaybetmiştir. Gelir yemek
verir, savunmasız çocuk masumiyetini, kendini senin bakışlarında arar. Kimi
çocuğunun hevesinden kimi yalnızlıktan bunalıp evine alır sonra da sokağa atar
ve hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam eder. Velhasıl her şeyi, herkesi çabuk unutur insan. Birbirlerini sevemiyorlar ki bırak seni, beni,
dünyayı sevsinler, düşünsünler. İnsan sevmeyeceksin. Ben bunu bilir bunu
söylerim. O sebeple çok da şaşırmadım. İnsanlardan çoktan vazgeçtim. Sen de
vazgeç. Kafaya takarsan ömürden yersin.”
“Değişmek ve değiştirmek isteyen insanlar
değişemediklerinden ve hiçbir şeyi değiştiremediklerinden, hapsoldukları
yeryüzünden gökyüzüne kaçıp uçmak, sadece uçmak istiyor; o yüzden özgürlüğü
gökyüzü, bulut, kuş sanıyorlar sanırım. …” (sf. 40)
“Leylekler dedi ki: ‘Adamın götünü paslı jiletle keserler orada, aman dikkat et!” (sf. 55)
Güven mevzusunun sadece kendine güvenmekle, inanmakla
bitmediğini anlamış, dünyanın da bu konuda yardım edip güvenli bir ortam
sağlaması gerektiğini kavramıştı. Artık ne umudu ne neşesi ne de sevinci vardı.
“Bir gün her yeri sevgi kaplayacağı” inancını inançsızlık sarmasın diye içiyor,
içerek beynini uyuşturup hudutlar çiziyordu içindeki inanca. Zamanı durdurma
yöntemi buydu. Öylesine yaşayarak… (sf. 62)
6- Her hayvan
doğasını ve düzenini bozan insanoğlundan hesap sorma hakkına sahiptir. (sf.
70)
Özel Teşekkür: Desteği ve içtenliği için Sibel Karabulut'a...
Özel Teşekkür: Desteği ve içtenliği için Sibel Karabulut'a...
Farklı bir şeyler yapmak, insanın kendi kendini dinleyebilmesi ve istediği gibi kendini ifade edebilmesi insanı insan yapan şey değil mi zaten? Sanırım bu kitabın sayfa 9 daki o değerli satırlarından anladığım ve beni hayatı keşfetmeme iten o anlamlar daha da sürüklenmemi sağlayacak yolculukta olduğum limanlara.. Hiç aralıksız günlerce her satırını tekrar tekrar okuduğum bu kitabı kitaptandizgeler.blogspot.com blogu sayesinde keşfettim. Kaan Boğa'nın gerçek bir kitap sever olduğundan şüphem yok. Ayrıca bu özenli çizimler insanın dikkatini daha da çekiyor ve sanki kitabı daha da ulaşılmaz, daha da erişilmez bir değer olarak kılıyor. Kitap hakkındaki görüşlerimi 12. sayfa ile kapatıyorum 'İnsanların şehirden daha da karmaşık olduğunu anladım' selamlarımla..
YanıtlaSilne zamandır bloguna çizmiyordun özlemiştik kitabı da kitapyurdunda görüp sipariş ettim. sana çizdirdiyse iyidir. lütfen paylaşmaya devam et.
YanıtlaSil