“Küçük adam,” istedikleri gibi yönetmeleri için kendini
iktidara teslim ediyorsun. Sonra da kalkıp ağzını açmıyorsun. En kötü
eğilimlerle yüklü güçlere ya da güçsüzlere kendi adına konuşabilme yetkisini
veriyorsun. Ve bir kez daha aldatıldığının ayrımına vardığın zaman çok geç kalmış
oluyorsun.
Seni anlıyorum. Maskesiz, bir parti üyeliği kartı taşımadan
ve “ünlü” olmadan, çıplak ruhunla seni çok gördüm. Yeni doğmuş gibi çıplak, don
gömlek kalmış bir mareşal gibi çıplak. Önümde sızlandın, ağladın, kendi
özlemlerini, aşkını ve acını anlattın. Seni tanıyorum ve anlıyorum. (sf. 16)
Büyük adam, ne zaman ve
niçin küçük adam olduğunu biliyor. Küçük adam, küçük olduğunu bilmiyor ve bunun
bilincine varmaktan korkuyor. Kendi küçüklüğünü ve dar kafalılığını, gücün ve
büyüklüğün düşleri arkasına, diğer insanların gücünün ve büyüklüğünün arkasına
gizliyor. (sf. 18)
…Ama buyurun, seninle ilgili gerçekliği söylemeye
hazırlandığım an, hemen duraksıyorum, çünkü senden ve senin gerçek karşısındaki
tutumundan korkuyorum. Sana gerçeği söylemek, benim yaşamımı tehlikeye
düşürüyor. Gerçeklik esenlik getirdiği gibi, tüm çetelerin avı da olur. (sf. 20)
Seninle olan ilişkilerimi uzun zaman sürdürdüm, çünkü kendi
deneyimlerim sayesinde senin yaşamını da biliyordum ve sana yardım etmek
istiyordum. Sana yaptığım yardımların etkili olduğunu gördüğüm için bu
ilişkilerimi sürdürdüm, çünkü sen çoğu zaman ağlayarak benden yardım
istiyordun. Benim yardımlarımı kabul ettiğini, ama onları korumasını
bilmediğini yavaş yavaş anladım. Onları savunan ben oldum ve senin yerine çetin
savaşlar verdim. Sonra senin führerlerin geldi ve benim yapıtımı parçaladı. Sen
hiç ses çıkarmadan onların peşinden gittin. Oysa ben, senin führerin ya da
kurbanın olmadan sana nasıl yardım edebileceğimi görmek için seninle
ilişkilerimi sürdürdüm. Benim içimdeki küçük adam seni inandırmak ve “kurtarmak“
istiyordu.
Benim içimdeki küçük adam seni “özgür kılmak” istediği zaman
beni bir korku alıyor. Bendeki seni ve sendeki beni ortaya çıkarabilirsin,
korkuya kapılabilir ve bendeki seni öldürebilirsin sen. Bu nedenle karşına kim
çıkarsa onun tutsağı olman için ben ölmeye hazır değilim.
“Karşına kim çıkarsa onun tutsağı olmak”tan ne demek
istediğimi anlamadığını biliyorum ve bunun zor bir sorun olduğunu kabul
ediyorum. (sf. 23)
Duvarları tezekle yoğurulmuş,
kireç badanalı evinde yaşayıp duruyorsun. Ama öte yandan, “kültür sarayı”na
bakıp övünüyorsun. Yeni bir savaşa ve yeni efendilerin düşüşüne yeğin, devleti
yönetme yanılsaması ile yetiniyorsun. (sf. 26)
Senin küçük adamlarından seni ezenleri yarattığını, gerçek büyük adamlara işkence ettiğini, onları çarmıha gerdiğini, öldürdüğünü, açlıktan ölmeye bıraktığını, onların kişiliklerini ve senin için çektikleri üzüntüleri bir kez olsun onaylamadığını, kendi yaşamının gerçekleşmesini kime borçlu olduğunu hiç mi hiç bilmediğini kabul etmen gerekir. (sf. 28)
Sende gerçekten büyük adamı tanıyabilecek duyarlılıklar yok.
Onun varolma biçimini, acılarını, dileklerini ve senin için verdiği kavgaları
bilmiyorsun. Seni baskı altına almayı ve sömürmeyi düşünmeyen, özgür, gerçek ve
dürüst bir insan olmanı içtenlikle arzulayan kadınların ve erkeklerin
olabileceğini anlamıyorsun. Bu kadınları ve erkekleri sevmiyorsun, çünkü onlar
senin varlığına yabancılar. Onlar sade ve içten insanlar; senin için sıradan
şeyler ne ise, onlar için de gerçek o. Seninle alay etmek için değil,
insanlığın yazgısına üzüldükleri için senin içini okuyorlar, ama sen kendi
içinin okunduğunu anlıyor ve tehlikenin geldiğini sezinliyorsun. Diğer küçük
adamlar, bu büyük adamların büyük olduklarını söyledikleri zaman sen onları
alkışlıyorsun. Sen büyük insanlardan, onların yaşamla olan içli dışlılığından,
yaşama olan sevgilerinden korkuyorsun. Büyük insan seni canlı bir hayvan, canlı
bir varlık olduğun için seviyor sadece. Onun en büyük arzusu, senin binlerce
yıl çektiğin acıyı artık görmemek, binlerce yıl saçmaladıklarını artık
duymamak. O senin artık bir yük hayvanı olmaktan çıkmanı istiyor, çünkü o
yaşamı seviyor, senin acılarının ve bilgisizliklerinin sonunun gelmesini
arzuluyor.
Büyük adamları seni aşağılamaya yönelten, yine sensin; senin
sığlığın onları yaraladığı zaman, senden uzaklaşıyorlar, sakınıyorlar -ve işin
en kötüsü, senden yakınıyorlar.(sf. 32)
Büyük adamla senin arandaki ayrım şuradan geliyor; o yaşamın
en büyük amacının para peşinde koşmak olmadığını biliyor, kızlarını toplumun
yüksek katından gelme insanlarla evlendirmek, politikada yükselmek ya da
üniversitede ünvanlar elde etmek istemiyor. O senin gibi olmadığı için, sen ona
“dahi” ya da “kaçık” diyorsun. O ise kendi adına bir dahi değil, basit bir
canlı olduğunu kabul etmeye hazır. Çünkü o gevezelikler yapılan toplantılara
gitmek yerine, kendini inceleme yapmaya, düşünmeye, laboratuvarındaki
çalışmalarına vermeye adadığı için, sen ona “pek toplumsal olmayan” bir insan
gözüyle bakıyorsun. Çünkü o senin gibi hisse senetleri almak yerine, paralarını
bilimsel araştırmalara adadığı için, sen ona “deli” diyorsun. Sen kendini ölçü
tanımaz bir yozlaşmaya bırakmışsın, küçük adam; sen kendini tipik olağan bir
insan saydığın, “homo normalis” saydığın için, sade ve içten bir insan
“anormal” diyorsun.
Sen ona kendi acınası
“ölçüler”ini uyguluyorsun, sonra da kalkıp yoldan saptığı sonucuna varıyorsun. Sevgi
dolu ve yardım sever bir insanı, ister kahvede, ister sarayda olsun, farkında
olmadan tüm toplantılardan kovan sensin, küçük adam, çünkü sen ona soluk
aldırmıyorsun. Ona yıllarca olmayacak acılar çektirip bugünkü duruma getiren
kim? Sen, senin hafifliğin, senin dar kafalılığın, yanlış düşünüşlerin ve on
yıllık toplumsal gelişmenin direnmesine dayanamayan “sarsılmaz doğruların”.
(sf. 33)
Gerçek büyük adamlar kendi düşüncelerini rastgele
açıklamazlar, ama büyük bir düşünce kavradıkları zaman, uzağı görerek onu
kullanırlar. Kendi düşüncelerin önemsiz ve geçici olduğu halde, düşünceleri
doğru ve uzun ömürlü olan büyük adamı bir parya yapan sensin, küçük adam. Onu
parya yerine koyarken, yalnızlığa itmiş oluyorsun. Ama büyük işlerin doğduğu
verimli bir yalnızlık değil bu, senin yanlış anlamandan ve kötü
davranışlarından çekinen adamın yalnızlığı. Çünkü “halk” da sensin, “kamu
düşüncesi”de, “toplumun bilinci”de. Böyle davranırken büyük bir sorumluluk
altına girdiğini hiç düşündün mü, küçük adam? (sf. 34)
Sen büyük adamı yalnızlığa ittikten sonra onu yaptığın
kötülüğü de unuttun. Ama aptallıklar ve küçük alçaklıklar yapmayı, onun canını
acıtmayı durdurmadın. Ve her şeyi unuttun. Bununla birlikte, büyük adamın
kendisi bunları unutmadı; Öç almanın peşinde değil o, SENİN ALÇAKLIĞININ
NEDENLERİNİ ORTAYA ÇIKARMAYA ÇALIŞIYOR. Böyle bir davranışın, senin anlayışını
aştığını biliyorum. Ama inan bana, eğer sen büyük adama yüz, bin, bir milyon
kez acı verdiysen, onu onulmaz bir biçimde yaraladıysan -ve hemen peşinden
artık unutulmuş olsan bile- yine de o senin için acı çekiyor, ona büyük
kötülükler dokunduğu için değil, yaptıkların bayağı olduğu için. (sf. 35)
Büyük adam, eğer senin yararsız dostluğunu kazanmak
istiyorsa, senin düzeyine inmeli, senin gibi konuşmalı ve senin erdemlerinle
donanmalıdır. Ama o senin erdemlerine, konuştuğun dile ve dostluğuna sahip
olduğu zaman, sade ve büyük adam olmaktan çıkar. Kanıt mı istiyorsun? Seninle
aynı dili konuşan insanlar, hiçbir zaman gerçekten büyük adam olmadılar. (sf.
37)
Senin otomobilin ve trenlerin, tasarılarını büyük
Galileo’nun çizdiği köprülerden geçiyor. Bu büyük Galileo’nun evlenmediği bir
kadından üç çocuk sahibi olduğunu biliyor musun, küçük adam? Bunu evde, okulda
çocuklarına anlatmıyorsun. Kimbilir, belki de bu yüzden Galileo’ya işkence
yaptın! (sf. 49)
Sen yaşama sevincini “ekonomik koşullarını” bir “makine”yi
sevmekle karıştırıyorsun; insanların kurtuluşunu, devletin büyüklüğü ile,
özveri arzusunu, partinin aptalca “sıkıdüzeni” ile, kitlelerin yükselişini,
askeri bir törenle; aşkın özgürlüğe kavuşmasını, Almanya’yı işgal ettiğinde
eline geçen her kadının ırzına geçmekle; yoksulluğun ortadan kalkmasını,
yoksulları, zayıfları ve eli kolu bağlı insanları yok etmekle; eğitimi
“vatanseverler okulu” ile, doğumun denetimini, “dünyaya on çocuk getirmiş
anne”ye verilen madalya ile karıştırıyorsun. Kendi kafandan çıkan bu “on
çocuklu anne” fikrinin kurbanı değil misin? (sf. 54)
Büyük araştırmacılar,
büyük ozanlar ve büyük bilgeler senden kaçtılar çünkü onlar kendi
mutluluklarını korumaya çalışıyorlardı. Senin yanında küçük adam, insanın kendi
mutluluğunu tüketmesi kolay, koruması zor. (sf. 55)
Senin için mesleki saygınlığın, bankadaki hesabın, radyum
endüstrisindeki çıkarların, hakikatten ve araştırmadan daha önemli. İşte bu
yüzden zavallı ve küçüksün, küçük adam! (sf. 58)
Şurası bir gerçektir ki, “dâhiler”e sahip çıkmadan ve onları
yüceltmeden edemiyorsun. Ama senin dâhilerin bütün engelleri aşan, atılgan ve
uzlaşmış dâhilerden değil, düşündükleri ölçülü, dengeli ve resmi, kısacası
yoluna yöntemine göre iş yapan, temiz yürekli ve uydumcu uzlaştırıcı dâhiler
olmalı. Kentin sokaklarında övünerek dolaştırabileceğin için dar kafalı,
kanatları yolunmuş ve uygar görünüşlü dâhiler düşlüyorsun. (sf. 61)
… ama her on yılda bir “atadan kalma” düşmanları yer
değiştiriyorlar, onları “atadan kalma” dostlar yapıyorlar, sonra yine
“düşmanlar”a dönüştürüyorlar. Onlar şarkı değil, savaş marşları söylüyorlar. (sf.
64)
Sen kartallardan
korkuyorsun, büyük sürüye katılmayı yeğliyorsun. Bu yüzden de büyük sürülere
yem oluyorsun. (sf. 80)
Hitlercileri milyonlarca insanı öldürdükten sonra asıyorsun,
peki ama bu cinayetler işlenirken sen neredeydin? (sf. 85)
Çünkü sen evinin kumlar üzerinde kurulmasının sorumluluğunu
kabullenmiyorsun. Tavan çöküyor, ama sen benim “proleter onurum”, “ulusal
onurum” var diyorsun. Yer ayağının altında kayıyor, ama sen durmadan
bağırıyorsun. “Yaşasın Führer, Yaşasın Alman, Rus, Yahudi onuru!” Su borusu
patlamış, çocuğun neredeyse boğulacak, sen ise bu eğitim sistemini övüyorsun.
Eşin verem olmuş, yatağa düşmüş, sen ise küçük adam, kayalar üzerine ev
kurmayı, “Yahudi icadı”dır diye reddediyorsun. (sf. 86)
YAŞAM, SENİN YAŞAMIN sana seslendiğinde, duymazlıktan
geleceksin. Çünkü sen yaşamdan korkuyorsun, küçük adam, çok korkuyorsun.
“Sosyalizm” adına, devlet, “ulusal onur”, “tanrının utkusu” adına yaşamı zehir
edeceksin. (sf. 90)
Birinci Dünya
Savaşı’ndan önce, bir ülkeden diğerine gitmek için pasaporta gereksinim yoktu.
Savaştan sonra “özgürlük ve barış için” pasaport diye bir şey uyduruldu ve bu
seni pireler gibi izlemeye başladı. Eğer Avrupa’nın içinde üç yüz kilometre kadar
bir yolculuk yapmak istiyorsan, on kadar ülkenin elçiliğinden vize istemen
gerekiyor. (sf. 95)
Ama senden yukarılara çıktım ve zamanın binlerce yıllık
görünümü içinde ileri geri giderek sana bakıyorum. (sf. 96)
Daha ilginç bir yere atanma düşlerini hiçbir zaman
gerçekleştirememiştin. Kitaplığımda Lenin’in ve Troçki’nin kitaplarını
bulundurduğum için beni kınadın. Bir kitaplığın neye yaradığını sen
bilmiyordun, küçük adam. Kitaplığımda ayrıca Hitler, İsa, Goethe, Napolyon ve
Kazanova’nın kitaplarının da bulunduğunu sana açıklamıştım. Ruhsal vebayı iyi
tanımak için, onun tüm görünümlerini incelemek gerektiğini sana söyledim. (sf.
100)
Böylece ben senden ayrılıyorum, küçük adam. Sana hizmet
etmeyeceğim artık ve senin için kaygılanıyorum diye acı çekmeyeceğim. Gittiğim
yerlerde beni izleme gücüne sahip değilsin. Seni nelerin beklediği konusunda
birazcık bilgi sahibi olsaydın, korkudan ölürdün. Çünkü dünya hükümetinin
sorumluluğunu yükleneceksin. Benim büyük yalnızlığım senin geleceğini de
kapsıyor. Bu an için seninle yol arkadaşı olmak istemiyorum. Bir yol arkadaşı
olarak konaklarda bana zararın dokunmayabilir, ama gittiğim her yere sen
gelemezsin. (sf. 103)
“Bakın şu adama, büyüklük delisi olup çıkmış! Delinin biri
o, hem de zır deli!” Biliyorum küçük adam, ne zaman işine gelmeyen bir gerçeği
duysan, hemen ona deli damgası yapıştırıyorsun. Buna karşılık sen kendini “homo
normalis”, normal insan sayıyorsun. Delileri içeri kapatıyorsun ve normal
insanlar da dünyayı yönetiyorlar. Bu duruma göre tüm bu kötülüklerin sorumlusu
kim? Elbette sen değilsin, sen yalnız kendi görevini yapıyorsun, hem kişisel
bir görüşe sahip olmak için sen kim oluyorsun? Bunu biliyorum, senin ikide bir
söylemene gerek yok. Ayrıca senin yazgın kimseyi de ilgilendirmiyor, küçük
adam. Yeni dünyaya gelmiş çocukları kendi tasarımına göre “normal insan” yapmak
için uyguladığın işkenceyi gözlerimin önüne getirince, bu kıyımı durdurmak için
sana doğru gelmek istiyorum. Ama sen bir “Eğitim Bakanlığı” kurarak bana karşı
önlemler aldın bile. (sf. 106)
Bütün bunlardan sonra senden ayrılacağımı söyledim. Bu
kararı, yıllarca düşündükten ve nice uykusuz geceler geçirdikten sonra aldım.
Hiç kuşku yok, tüm proleterlerin gelecekteki Führerleri, bu denli çok numara
yapmaya gerek duymayacaklardır. Bugün onlar senin şefin, yarın kenar bucak bir
gazetede uyuşuk bir başyazar olacaklar. Gömlek değiştirir gibi görüşlerini
değiştiriyor onlar. Oysa ben böyle bir insan değilim. Sen ve geleceğin benim
için bir kaygı olarak kalacak. Ama birisi sana yakın olunca, ona saygı
göstermediğinden, ben de senden uzaklaşıyorum. (sf. 108)
Bugün seninle alay edilmemesi, dünyanın zavallılığını
göstermeye yeter. (sf. 118)
Sen tüm yaşamı tehdit ediyorsun ve senin olduğun yerde insan
sırtına bir bıçak yemeden, alnına kara çalınmadan hakikatti savunamayacağı
için, ben senden uzak duruyorum. Bir kez daha söylüyorum, ben senden
uzaklaştım, senin geleceğinden değil. Ben insanlığı değil, senin insanlığını ve
senin alçaklığını terk ettim. (sf. 123)
Diktatörler,
zorbalar, küçük şeytanlar, dedikoducular, böcekler ve çakallar bir bilgenin
önceden kestirdiği yazgıdan kurtulamayacaklar. (sf. 154)
DİNLE KÜÇÜK ADAM… SANA DİYORUM SANA KÜÇÜK ADAM… OKUSANA BUNU KORKAK !!
YanıtlaSilKarşınıza oturmuş ve sizin başta hakaret olarak algıladığınız bir tarzda size ithamlarda bulunan lakin ilerledikçe öz eleştiride size tavan yaptıracak; kitap bittiğinde “ver elini öpeyim WİLHELM abi” dedirtecek bir eser.
1948 yılında; geçmişin, o yıllların, bugünün ve yarının küçük kadın ve küçük adamlarına yazılmış, ironinin dibine dibine vuran, sizi yakanızdan tutup bayılana kadar sallayıp, silkeleyecek, sorularıyla siz ayılana kadar zihninizi kemirecek olan bir başyapıt. Başyapıt diyorum ve inanın abartmıyorum. Okuyanlar başyapıt sıfatının bu eser için bir abartı olmadığı konusunda bana katılacaklardır.
Bir çok yazarın, düşünürün, felsefecinin, psikoloğun, politikacının, liderin binlerce yıldır anlatmayı bir türlü beceremediği (ya da bilinçli bir şekilde anlatmayarak, sormayarak; küçük adamın bilinçsizliğinden fayda sağlamış olduklarından) neden küçük adam olduğumuzu, neden küçük insanlar olarak kaldığımızı, neden yeryüzünde bir insan birliği olarak barış içinde yaşayamadığımızı, hatalarımızı, kalbimizin içindeki pisliği ve salaklığı yüzümüze yüzümüze vuran, gözümüze gözümüze sokan bir eser.
Okuyup gerçekten birşeyler anlamaya biraz dahi olsa gayret edenlerin kendisinden, içinden, zihninden, yüreğinin en ücra köşelerinden birşeyler değil çok şeyler bulup; sana yani KÜÇÜK ADAM a bir nevi boyut atlatmayı başaracak kadar başarılı bir kitap.
Bütün çağların ezilen ve bu ezilmişliğine rağmen tepkisiz kalmayı kendisine vazife edinen; bu vazifede kendisine öncülük etmesi için KÜÇÜK BİR BÜYÜK ADAM yaratan ve onun izinde insan neslini acılara sürükleyen KÜÇÜK ADAM ın yani SENİN evet SENİN ve BENİM beynimize ucu sivri bir çomak sokan ve o çomakla beynimizin en ücra köşelerinde kalmış düşüncelerini, sorularla ve kendi kendimize itiraf etmekten korktuğumuz gerçeklerle kanırta kanırta deşen bir kitap.
WİLHELM REİCH in sorduğu sorulara ve yüzüne vuracağı gerçeklere samimiyetle cevap verecek olanlar, itiraf etmekten korkmayacak, düşünmekten canın yansa da doğruyu itiraf etmekten yana olacaksan, bulduğun ve gördüğün yanlışlarını itirafların ışığında düzeltmeye çalışmak zoruna gitmeyecekse bu kitabı okumalısın.
Hala, belki de kitapta ne anlatıyor, konusu ne diye soranlar var ise tek kelime ile “SEN” i yani KÜÇÜK ADAM ı anlatıyor. İnsanlığın bu kadar acı, gözyaşı, kan ve geri kalmışlık içerisinde; hala büyük bir kitlenin mutsuzluk ve umutsuzluk içerisinde yaşamasına sebep olan SEN i anlatıyor.
Dili basit ve sade inanılmaz akıcı, düşünmek kısmı dışında sizi boğacak hiçbir fazlalık yok. Yazıyla anlamazsın belki diye araya bir çok da görsel anlatım serpiştirilmiş. Daha da anlamazsan KÜÇÜK ADAM olarak kal lakin düş artık insanoğlunun yakasından diyor yani :D
Bu arada kitabı bana hediye ederek kafamda yanan lambaların sayısında artış kaydetmemi sağlayan Kitap Kardeşim Ilker Toprak a sonsuz teşekkürler…
Korkmuyorsan; okuyacaksın…
Gerçeklerle yüzleşmekten korkan, küçük olup da kendini büyük sanan ve egosunun gölgesine sığınanlara seslenmiş "Dinle Küçük Adam". Kitaptaki çizimler "Küçük Prens" tadı katmış kitaba. "Küçük adamlara" masal anlatır gibi anlatmış yüzleşmekten korktuklari kendi gerçeklerini yazar. "Küçük Prens" tadı belki de bunun içindir...
YanıtlaSilYıllar önce benden kitap isteyenlere önce bu kitabı verirdim
YanıtlaSilBana haddimi bildiren yegane kitap. Basak kablan in bu kitapla ilgili gizel bir videosu da var youtube izliyorsaniz
YanıtlaSilThe most withdrawal amount of successful from free 카지노사이트 spins for registration is 80EUR / 350PLN / 800NOK / 25,000HUF / 5,000RUB/ 120CAD
YanıtlaSil