12 Ekim 2015 Pazartesi

Hermann Hesse - Doğu Yolculuğu



doğu yolculuğu,

Sözcükler gizli saklı anlamı zedeliyor, dile getirilen her şey o an değişiyor biraz, biraz çirkin, biraz aptalca niteliğe bürünüyor – evet, bu da çok iyi bir şey, bu da çok hoşuma gidiyor; bir insanın hazinesini ve bilgeliğini oluşturan şeyin bir başkasının kulağına her zaman aptalca gelmesine de hiç diyeceğim yok. (sf. 13)

Öyle şeyler görür ki, uzaklara giden biri,
Gerçeklik sandığı şeyden çok uzaktır.
Yurdunda anlattığında sonra bunları,
Çoğunlukla yalancıya çıkar adı.
Dikkafalı halk inanmaz ona,
Görmemişse, açıkça hissetmemişse.
Tahmin ederim ki, toylar da
Şarkıma pek inanmayacaktır. (sf. 14)

Bana öyle geliyor ki, dünya tarihi, insanların en şiddetli, en kör arzusu olan unutma arzusunu yansıtan bir resimli kitaptan başka bir şey değil. Her yeni kuşak bir önceki kuşağın en önemsediği şeyleri yasaklarla, susup geçiştirmelerle, alaylarla yok etmiyor mu? Yıllarca süren büyük, dehşet verici bir savaşın bütün halklar tarafından yıllar yılı unutulduğunu, inkar edildiğini, bastırıldığını ve sanki sihirle yok edildiğini ve şimdi azıcık dinlenip kendine gelen bu halkların, birkaç yıl önceki budalalıklarını ve acılarını sürükleyici savaş romanlarıyla anımsamaya çalıştıklarını görmüyor muyuz? (sf. 14)
                                                                                                                                        
Nereye gidiyoruz böyle? Eve, hep eve… (sf. 17)

Bize veda ettin, demiryollarına, mantığa ve yararlı işe geri dönüyorsun. Cemiyet’e veda ettin, Doğu yolculuğuna veda ettin, sihre, çiçek şenliklerine, şiire veda ettin. Özgürsün, yeminin geçerli değil artık. (sf. 20)

Pişmanlık tek başına işe yaramaz, af pişmanlıkla satın alınamaz, hiçbir şeyle satın alınamaz. Pek çok kişinin başına benzer şeyler geldi, büyük ve ünlü adamlar bu delikanlının yazgısını paylaştı. Gençliklerinde ışık onları bir kez aydınlattı, gözleri bir kez açıldı ve yıldızı izlediler ama sonra mantık geldi, dünyanın alaycılığı geldi, yüreksizlik geldi, sözde başarısızlıklar geldi, yorgunluk ve hayal kırıklığı geldi, böylece kendilerini yeniden kaybettiler, yeniden kör oldular. Kimileri ömürleri boyunca bizi arayıp durdular ama bir daha bulamadılar, sonra da dünyaya, Cemiyetimizin yalnızca hoş bir efsane olduğunu, buna kanılmaması gerektiğini anlattılar. Kimileri de azgın birer düşman oldular ve Cemiyet’e her tür hakareti edip ellerinden gelen zararı verdiler. (sf.22)

…Bununla ilgili anılar sahip olduğum en değerli ve en canlı şeylerse de, o kadar uzakta gibiler, o kadar başka bir dokuya sahipler ki, sanki başka yıldızlarda, başka binyıllarda gerçekleştiler ya da sanki ateş nöbetinde sayıklamalardı. (sf. 40)

Sanki her şeyi tanıyor, herkes tarafından tanınıyor ve seviliyordu – yalnızca benimle, onu o kadar çok seven ve ona o kadar ihtiyacı olan benimle arasında bir köprü yoktu, bir tek beni dışlıyordu, bana yabancı ve soğuk gözlerle bakıyor, kalbini açmıyordu, beni belleğinden silmişti. (sf. 52)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder